18 Şubat 2012 Cumartesi

DEĞERLİ FELSEFE DOSTLARI

   'Felsefe, insanın düşünerek, kendi varoluşunun bilincine vardığı her yerdedir...' diyor Karl Jaspers... Felsefeyi somut gerçeklikten kopuk, kendine dönük bir uğraş sayanlar, aynı zamanda felsefenin belirli bir görevinin, ya da işlevinin de olmadığını ileri sürecek kadar yanılgı içindedirler. Örneğin Rousseau şöyle diyor: 'Felsefe nedir? En tanınmış filozofların kitaplarında bulduğumuz nedir? Onları dinlerken, insan kendini bir pazar yerinde avaz avaz bağıran bir sürü satıcı arasında sanır. Herbiri bana gelin, bana gelen aldanmaz, diye bağırıp durur...'
   Bilmeliyiz ki; sağlam temellendirmeden yoksun, temel mantık ilkelerine uymayan ve yeni sorular sorup yeni açıklamalar üretmeyen her düşünsel çaba felsefe değildir. İşte bizim amacımız bu sitede, sizlerin de yardımıyla, gerçek anlamda felsefenin ne olduğunu ve işlevini ortaya koymak olacaktır. Çünkü biliyoruz ki, nerede var olana ilişkin soru soruluyorsa, nerede tutarlı bir yargıya varılıyorsa, felsefe oradadır.
   Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde felsefe, düşünme ve fikir üretme açısından kendini 'aydın' olarak niteleyen bir grup insanın eline bırakılmış ve çoğu kez de anlaşılmaz bir dille örülerek kitlelerden koparılmıştır. Oysa, felsefeyi toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullardan bağımsız, salt bir düşünce ürünü saymak, onu ayakları yere basmayan, anlaşılmaz ve soyut bir uğraş haline getirir ve bu tavır, felsefeye çeşitli nedenlerle karşı çıkanları da haklı kılar. Oysa, bilmeliyiz ki, filozof da bir insandır, her insan gibi çağının toplumsal, ekonomik, siyasal etkilerine açıktır.Öyleyse, bir filozofu ve onun düşünce sistemini doğru anlamak için, öncelikle onu çağının koşulları içinde irdelemek gerekir. Gerçekten, felsefe çağlar boyunca, toplumda yürürlükte olan üretim ilişkileriyle sıkı bir bağlantı içinde kendini geliştirmiştir. Üretim ilişkileri toplumun gereksinimlerini karşıladığı sürece, düşünce sistemleri toplumsal düzeni desteklemiş, fakat üretici güçlerin isteklerine yanıt veremez duruma gelen bir toplumsal ve ekonomik düzeni yıkmak için elinden gelen çabayı göstermiştir.
   Amaç dünyayı daha yaşanılır kılmak için onu değiştirmekse, insanın öncelikle doğru bir dünya görüşüne sahip olması gerekir. Bu nedenle, felsefenin önde gelen işlevi doğayı, toplumu ve insanı tanımak olmuştur. İşte, felsefenin var oluş nedeni olan 'bilme' isteğine biz de bir parça katkıda bulunabilirsek ne mutlu bize...
Esen kalın....
 
Feridun ORHUNBİLGE
Emekli Felsefe Öğretmeni